SERGİLER / GEÇMİŞ / TEMSİL EDEN / TEMSİL EDİLEN

KURULUM

METİN

•Milli Reasürans Sanat Galerisi çağdaş Alman fotoğrafçılığından örneklerin sunulduğu Alman Moda Fotoğrafçılığı 1945-1995 ve Dusseldorf Sanat Akademisi’nden Hilla ve Bernd Becher’in öğrencilerinin fotoğraflarıyla oluşturulan Mesafe ve Yakınlık sergilerinden sonra bu kez, “Temsil Eden/Temsil Edilen” sergisi ile Alman fotoğraf sanatında son yıllarda gelişen canlı, çok yüzlü ve belirli bir bölge ya da egemen üslupla ilişkilendirilmesi mümkün olmayan yeni fotoğraf sanatına ilişkin eserleri sunuyor.

•Sergi Goethe Institut İstanbul, ifa ve Milli Reasürans Sanat Galerisi işbirliği ile gerçekleşiyor.

•Sergide yer alan sanatçılardan Heidi Specker ve Karin Geiger açılışta bulunarak sergiye ilişkin bir konuşma da yapacaklar.

• Sergi 6-29 Kasım 2008 tarihleri arasında Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde izlenebilir.

Milli Reasürans Sanat Galerisi Goethe Institut İstanbul, ifa (Institut for Foreign Cultural Relations) işbirliği ile Amelie Edgü’nün koordinatörlüğünde oluşturulan sergide Thomas Welski’nin seçtiği Laurenz Berges, Albrecht Fuchs, Claus Goedicke, Uschi Huber, Matthias Koch, Wiebke Loeper, Nicola Meitzner, Peter Piller ile sergi açılışı için İstanbul’a gelecek olan Heidi Specker ve Karin Geiger’in fotoğrafları yer alıyor.

Serginin çıkış noktası Thomas Weski’nin fotoğrafın “belgesel anı” olarak nitelendirdiği analogdan dijital görüntü üretme teknolojilerine geçişle beraber, fotoğrafın içinden geçtiği sarsıcı dönüşüm süreci üzerine düşünceler oluşturuyor.

Seçilen fotoğraflar, çekimi sırasında yapılan düzenlemelerin ya da bilgisayarda gerçekleştirilen dijital görüntü işlemlerinin sonucudurlar. Bu fotoğraflarda, Roland Barthes’ın analog fotoğrafçılık bağlamında, fotoğrafla nesnesi arasında varsaydığı bağıntı artık anlamını kaybetmiştir.

Sahicilik, kurgusallık ve gerçek hakkında geçmişte fotoğraf tarihçiliğine hâkim olan tartışma, bu yeni üretim biçimi karşısında geçerliğini yitirmiştir. Bu durumda fotoğrafların inanırlıklarını kaybettikleri düşünülebilir. Ancak analog fotoğrafçılıkta da görünürde ‘belgesel’ nitelikteki çekimlerin, süreç içinde manipüle edildikleri de biliniyor.

Sergide on fotoğrafçının işleri bir diyalog içerisinde birbiriyle buluşuyor. Her ne kadar uygulanan üretim yöntemleri ve sanatsal stratejiler farklılaşsa da ortak olan formel belgesel dil, bireysel görme ve gerçekliğin yorumlanma biçiminin arkasında kendini gösteriyor. Sonuç olarak fotoğraf, fotoğrafçının dünyayla kurduğu ilişkiyi belgeliyor.

Burada sunulan fotoğraf yaklaşımları, geçerli bir imgeye duyulan ilgiyle birbirine bağlanır. İşlerin öncelikli amacı toplumsal, siyasal ya da antropolojik özneleri göstermek değil. İşler gerçekliğin temsil edilmesiyle de o kadar ilgilenmiyor; onları ilgilendiren, dünyanın kopyalarla yüklü imajlardaki grafik canlılığını kucaklayan bir kavramsallaştırmaya dayanan bir temsili. Böylece gerçeklikte var olan imgesel ifadeler güçlendirilebilir, abartılabilir ya da tamamen yeni olan bir sanatsal gerçeklik yaratılabilir. Önceden bu şekilde bir imge üretim olanağı, yalnızca ressamların elindeydi.

Serginin sunuş yazısında Ursula Zeller şunları söylüyor: “Fotoğrafların analog ya da dijital bir yöntemle geliştirilip geliştirilmemesi, üzerlerindeki motiflere, arzu edilen ifadeye ve sanatçının kişisel tercihlerine bağlıdır. Her durumda izleyiciler, fotoğraflara bakarken yaratılan sanatsal gerçeklikler karşısında kendilerinde oluşan ek çağrışımlar üzerine düşünmeye davet edilmektedir. Bireysel imge yapılarına bakan izleyiciler, serginin odak noktasını oluşturuyorlar. İzleyiciler yapıyı çözmeye çalışır, savları tanımak ve elemek arasında gidip gelirken, aynı anda hem şaşırır hem büyülenir, hem inanır hem kuşku duyarlar”.

ESERLER

BASINDAN