Arif Aşçı’nın “Yelkovan” adını verdiği sergisi, son beş yıllık bir sürecin sonunda ortaya çıkan fotoğraflarında, her gün, her an, bakıp, dikkat etmediğimiz şeylerin birbirleriyle kurdukları gizli görsel bağlantıların sırlarını açıklamaya çalışıyor. Bir kaç dakika sonra, görsel hafızalarımızdan sonsuza kadar silinip gidecek olan renkli bir ışık hüzmesi, sayısız tesadüflerin sonucu, ait olduğu doğal mekanından kopartılıp beklenmedik bir şekilde bir araya gelmiş eşyalara şiirsel bir gizem yüklüyor. Bir formun diğeriyle ilişkiye geçtiği kırılgan bir bakış açısı, Pompei'nin kırmızısı ve Erken Rönesans duvar resimlerinin pastel tonlarıyla yıkanarak, bize en sıradan bir öğle sonu ışığında bile, ne kadar zengin bir görsel deneyimle göz göze gelebileceğimizi anımsatıyor. Arif Aşçı, ilk anda çok basit görünen bu kompozisyonlarda bakmak ve görmek kavramlarına kendi gözünden yeni kişisel bir yorum getiriyor.
"Yelkovan" adlı bu sergi, bütün bu düşünceleri harmanladığı için bu kadar önemli. Sergiye verilen "Yelkovan" adı, çok hassas bir seçim: Yelkovan geçen zamanın dakika koludur, ince ayarıdır. Teker teker geçen dakikaların hatırlatılmasıdır. Kaçıp giden anları tutamayacağımızı bildiğimiz için, onları yaşamanın, deneyimlemenin, hissiyatını yaşamanın önemimi bize hatırlatır "Yelkovan". Bir röportajında, Aşçı tek “keşke”sinin her akşam o gün çektiği fotoğraflarla ilgili notlar almamış olması olduğunu itiraf etmişti. Zamanı tutamıyorsak, belki de deneyimi sabitlemek mümkün.
“Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır… Bu da gösterir ki zaman ve mekân, insanla mevcuttur.”
― Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü