KURULUM

METİN

Düsseldorf Sanat Akademisi’nden Hilla ve Bernd Becher’in öğrencilerinin fotoğraflarıyla oluşturulan “Mesafe ve Yakınlık”, “Temsil Eden/Temsil Edilen” sergilerinden sonra bu kez Alman fotoğraf sanatında son yıllarda gelişen canlı, çok yüzlü ve belirli bir bölge ya da egemen üslupla ilişkilendirilmesi mümkün olmayan yeni fotoğraf sanatına ilişkin eserleri sunuyor.

Sergi, İFA ve Goethe Institut-İstanbul işbirliğinde Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde 13 Ocak-28 Şubat 2011 tarihleri arasında sergileniyor.

Serginin küratörü Matthias Flügge katılmak isteyenlere 13 Ocak saat 17.00-18.00 saatleri arasında bir sergi turu gerçekleştirecektir.

Küratörlüğünü Matthias Flügge’nin yaptığı “Tüm Şehir” sergisi ismini, Max Ernst’in aynı adlı yapıt serisinden ödünç almaktadır. “Tüm Şehir”, Almanya'daki sanatsal fotoğrafçılığa adanan yeni bir sergi serisinin parçasıdır. Bu sergi belgesel nitelikteki anların sanatsal yorumlarla karşılaştığı öznel fotoğrafçılığın örneklerini biraraya getiriyor. Günümüzde imaj yapımında yaygın olan dijitalleşmenin aksine, gözlemlenen, işlenmemiş fotografik imgelere ve bu imgelerin fotokimyasal üretiminin estetik özelliklerine kendini adayan altı sanatçının işlerinden oluşuyor.

Sergi ismini, doğal mekanla kültürel mekanın birleştiği düşsel bir metropolün ilk andaki çarpıcı ve bunaltıcı bir görüntüsüyle, Max Ernst'in aynı adlı 'Tüm Şehir' serisinden alıyor. Şehir kültürü ve şehir yaşamı sergideki sanatçıların da ele aldığı konular. Merkezi ve çeperiyle kendi şehirlerini, tamamen bireysel perspektiflerle tasvir ediyorlar. Görünebilenin basitçe bir portresini çıkarmıyorlar aksine günümüz Almanyası’nın kültürel tavırlarına ve aynı zamanda sosyal ve siyasi durumlarına da ışık tutuyorlar. İnsan kimliği ve onun kentsel çevresi hepsinin ortak konusu.

Zoltán Jókay, Andreas Rost, Maria Sewcz, Ulrich Wüst, Tomo Yamaguchi ve Eva Bertram: Herbiri kent kültürüne, yaşadıkları zamanın sosyal ve kültürel durumlarına bireysel fakat ayırt edici bir gözle yaklaşıyorlar: Hepsi gerçekliklerinin dikkatlerini çeken durumlarını kendi tarzında kaydediyor. Bunu yaparkende, bakışlarını zaman zaman insanların özel alanlarına zaman zamanda içerideki şehirden ve banliyöde dışarıya bakarak şehir manzarası, mimari, portre, çağdaş tarih, toplum gibi bileşenleri yakalıyorlar. Ama her zaman gündelik yaşama ait durumları seçiyorlar asla olağanüstü ya da methedici durumları değil. Tam da bu sebepten dolayı resimlerinin bir hikaye anlatmasını mümkün kılıyorlar. Ancak bu fotoğrafçılar kendilerini belgeselciden daha çok, öznelerini sahneye koymadan, portrelediklerinin onurunu çiğnemeden kendi resimsel estetiğini ortaya çıkaran sanatçı olarak görüyorlar. Ve işleri sanatsal kaliteyle farklı okumaları birleştiriyor. Resimleri bugünün Almanyası’nın gündemini aktarmasıyla beraber, bu sanatçılar anlatıcılığın, temsili yapıların kullanıldığı çağdaş sanatsal ifade şeklini benimsiyorlar.

ESERLER