Devabil Kara, sergideki eserlerinde görünmeyenin ardındaki gerçekliği sezdirebilmek için algıda ve düşüncede gedik ve oyuklar açıyor. Sis tabakasının gözleri boğan görüntüsü boşlukla ayrılığa ve farklılığa açılıyor. Yüzeyde genişleyen, daralan, kıvrılan ve fısıldaşan durumların varlığıyla beziyor rölyefi. Boşluk gözümüzden içimize doluyor. Oluşlar tüm potansiyelleriyle bu boşluklardan sızıyor. Oyuktan bize doğru savruluyor. Tenimize çarpıyor. Gözlerimiz ve ruhumuz nefes alıyor. Böylece “Eski çok eski bir kıvrımın yeşilliğindeyiz ne iyi”* diyerek buluyoruz kendimizi. Ayrıca bu uzamı kaplayan sis, çizgili neon ışıklarıyla kırılmaya çalışılıyor. Bakan gözün görünümleri ayırt etmesini sağlamaya yardımcı oluyor.
Van Gogh’un gökyüzünün parlaklığından dolayı güney Fransa’ya gitmesindeki amacı nesnelerin hakikatlerini en oldukları halleriyle görme isteğiydi. Devabil Kara’nın yeşilin farklı tonlarıyla oluşturduğu sisten dolayı özsel olanı görüp algılayamadığımız için hangi “görme biçimlerinden” ve duyumsamalardan kurtulmamız gerektiğini bu atmosferle göz göze geldiğimizde sezebileceğiz.