KURULUM

METİN

Millî Reasürans Sanat Galerisi, 2002 yılını 50. sergisini Orhan Peker ile açıyor. 1994 yılında açılan Millî Reasürans Sanat Galerisi açılışını Orhan Peker sergisiyle yapmıştı. Galeri yöneticisi ve serginin küratörü Amelie Edgü, yeni Orhan Peker sergisinin yedi yıllık araştırmaların sonunda belirlenen ve aralarında sanatçının bugüne kadar hiç sergilenmemiş yapıtlarının da bulunduğu 300’den fazla resim içinde seçilerek oluşturulduğunu belirtti. Ayrıca sergide Ara Güler’in 1940-78 yılları arasında çektiği Orhan Peker’e ait fotoğraflarda yer alacaktır. Sergi nedeniyle hazırlanan kitapta Turan Erol'un, Orhan Peker'i değerlendiren ve Türk resmi içindeki yerini tartışan bir yazısı ile Ferit Edgü’nün sanatçının üç resmi için yazılmış yazılarınında bulunduğu yeni bir kitap yayınlandı.

“Önce İçtenliğe İnanırım”
Türk resminin özgün sanatçıları arasında yer alan Orhan Peker 1927 yılında Trabzon’da doğdu, 1978 yılında, henüz 51 yaşındayken yaşama veda etti. Daha ortaokuldayken Akademi’ye gidip ressam olmak istedi, ancak ailesinin isteği üzerine İstanbul’da Sankt-Georg’da okudu. 1944’de Akademi’ye girdi, Bedri Rahmi atölyesine devam etti. Yakın arkadaşı Turan Erol, “O Akademi’ye başlarken bir ressamdı” diyor. Bu yıllar Türk resminde sanatçıların biçim kaygılarının ötesinde kendi üsluplarını, özgün anlatımlarını aramaya başladıkları bir dönemdi. Yeni gruplar kuruluyordu. Orhan Peker de, henüz öğrenciyken arkadaşlarıyla “Onlar Grubu”nu kurdu, sergiler açtı. 1951 yılında Akademi’den mezun olan Orhan Peker askerlikten sonra İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda yönetmen Max Meinecke’nin yanında çalışmaya başladı. Buradaki görevi nedeniyle çeşitli Avrupa kentlerini gitti, müzeleri gezdi, çok ilgi duyduğu bir çok yapıtın orijinallerini gördü. 1954’de İstanbul’da ilk kişisel sergisini açtı. Günlük yaşamdan aldığı ve özgün bir biçimde yorumladığı resimleriyle dikkati çekti. 1956 yılında Adnan Benk’in yazısıyla “Orhan Peker” kitabı yayınlandı.

Aynı yıl Viyana’da Kokoschka’nın “Yaz Akademisi”ne devam etti. Paris, Hamburg ve Münih’te çalıştı. 1959’da Ankara’ya yerleşti ve Turizm Bakanlığı’nda çalışmaya başladı. 1963’de Turizm Bakanlığı tarafından bir yıllığına İspanya’ya gönderildi. Buradaki izlenimlerini “İspanya Defteri”nde topladı. 1965’de “Beyaz Atlar” resmi ile 26. Devlet Resim ve Heykel Sergisi Birincilik Ödülü’nü aldı ve 1972’de “Yılın Ressamı” seçildi. Bu arada kişisel sergiler açan, toplu sergilere katılan sanatçı 1969’da Japonya’da EXPO 70 fuarı için mimar Ragıp Uluç’la hazırladığı afişle birinci seçildi ve Japonya’ya gitti. 1970’da “TRT Resim ve Heykel Yarışması Ödülü”nü aldı. 1971’de yurt dışındaki ilk sergisini Brüksel’de Galerie sans Frontières’de açtı. 1972’de tekrar Avrupa’ya gitti, Paris, Brüksel, Köln ve Münih’te çalıştı. 1975’de İstanbul’a taşındı. Daha sonra Ayvalık’ta yaşamaya başladı. 1978’de Bedri Rahmi Sanat Galerisi’nde açtığı sergisi, Türk resminin bu seçkin isminin son sanatsal etkinliği oldu, 29 Mayıs 1978’de yaşama veda etti.

Resimle ilişkisini “içten olmak” sözcükleriyle açıklayan Orhan Peker, sanat anlayışı konusunda şunları belirtmişti: "Resim sanatında her şeyden önce içtenliğe inanırım. Sanatçı topluma bu yoldan varabilir. Sanatçı her şeyden önce içinden geldiği gibi çalışmalıdır. Sürekli ve içtenlikli bir çalışma sanatçının dilini yapar. Gerçi üslup bir tutsaklıktır. Üstelik günümüzde fabrikasyon yapan patent ressamları da alabildiğine çoğalmıştır. Bunların ünlerinden ileriye fazla bir şey kalacağını sanmıyorum. Ben değişmeyi, ana görüşlerden sapmadan doğal buluyorum."

İlhan Berk, Orhan Peker'in resimlerinde kalabalıklar yerine tek tek insanlar, tek tek hayvanlar ve nesneler görüldüğünü, en aydınlık olanları dahil onun resimlerinde hep bir yalnızlık ve acı gözlendiğini belirtiyor ve ekliyor: "Hüznü, acıyı kazımaya gelmiştir sanki. Bu ilk anda vurmaz, yavaş yavaş işler insana. En sonra vurur. Yaşamı gözlerine vurmuştur. Bu gözlere vuran yalnız ve yalnız hüzündür. Bu yüzden onlara göz diye bakmadan önce hüzün diye bakmalı. Bunca yalnızılığığı hüznü bu gözler nerden toplamıştır diye düşündüğümde, öyle kolay kolay bir yere oturtamıyorum."

"Özgünleşmenin Temsilcisi"
En yakın arkadaşlarından Turan Erol, Millî Reasürans tarafından yayınlanan kitapta yer alan yazısında, sanatçı hakkında, "Günümüz Türk resminin oluşum sürecinde, özellikle 1950'lerden bugüne doğru sıralanan aşamalarda kararlı tutumu, coşkulu, verimli, duyarlı kişiliğiyle anımsanması öncelikle göz önünde tutulması gereken sanatçıların başında gelir. O, sanat dünyamızda güçlenen bir eğilimin, öykünmeden, hatta etkilerden arınarak özgünleşme akımının da önde gelen temsilcilerindendir" değerlendirmesini yapıyor.

Turan Erol, Orhan Peker'in daha çok kendine dönük olarak yaşayan bir sanatçı olduğunu ve resimlerinde edebi tasvirciliğe düşmeden resimsel olarak yoğun bir anlatım gücüne ulaşmaya çalıştığını belirtiyor ve şu değerlendirmeyi yapıyor: "Onun günlük yaşamdan, çevresinden seçtiği bir konu, dingin yük beygirleri, şom ağızlı kara kuşlar, kediler, kurbağalar, itfaiye erleri, solmuş çiçekler birer konu olmaktan çıkarak, çağımız insanının ruhsal karmaşasına, bunalımlarına tanıklık ederler. Orhan Peker, sıradan nesneleri, varlıkları konu alarak onlardan çıkardığı çarpıcı leke düzenlemeleri, taşkın renkler, çala fırça tuvale aktarılmış boya yığınlarıyla duyguları, dehşeti, korkuyu, bunalımı, sevgiyi ya da acımayı seyirciye geçirir, içimizde duyguların kımıldamasına yol açar. Bu sancılı sanatçının yurt içinde ve dışında özel koleksiyonların karanlığına gömülmüş yapıtları çağdaş Türk kültürüne ve inanıyorum ki dünya sanatına eklenmiş değerlerdir."

Orhan Peker sergisi, Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde 6 Şubat-24 Mart 2002 tarihleri arasında görülebilir.

ESERLER

BASINDAN