SERGİLER / GEÇMİŞ / İÇ YOLCULUĞU

METİN

Ahmet Oran’ın Resimleri İstanbul’da Tuval Yüzeyinden Derin Bir İç Yolculuğa

1980’den bu yana Viyana’da yaşayan ressam Ahmet Oran’ın yapıtları 11 Mayıs – 20 Haziran 1999 tarihleri arasında İstanbul Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde.

Çeşitli Avrupa kentlerinde sergiler açan, Linz Modern Sanatlar Müzesi’nde yapıtları bulunan sanatçı Türk sanatseverlerle tanışıyor.

Ahmet Oran, “Biz Akademi’de usta olmanın yolunun eski ustaları en iyi şekilde kopya etmekten geçtiğini sanarak çalışıyorduk” diyor. Ancak bu çalışmalar, ne kafasındaki sorulara cevap verebildi ne de sanatçı ruhunu doyurabildi. Sonunda kendi yolunun peşine düştü ve 1977-1980 arasında üç yıl Akademi eğitiminden sonra kendisini Viyana’da Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda buldu. “Viyana’da herkesin kendi bildiği gibi resim yaptığını görünce çok şaşırdım” diyor. Bundan sonra da “benim yolum, benim dilim ne?” arayışının içine girdi. 1980-1985 arasında beş yıl Prof. Carl Unger’le, 1985-1987 arasında Prof. A. Frohner’le çalıştı. İstanbul’da başladığı resim eğitimini on yılın sonunda Viyana’da tamamladı. Aynı yıl Salzburg ve Graz’da iki sergi ile resim dünyasına ayak bastı. Bugüne kadar sekizi Viyana’da, diğerleri Berlin, Linz, Innsbrück gibi kentlerde olmak üzere on beş kişisel sergi gerçekleştirdi ve sekiz karma sergiye katıldı. Sanatçının Linz Modern Sanatlar Müzesi’nde yapıtları bulunuyor.

İstanbul’da Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde açılan sergi, sanatçının Türkiye’de gerçekleştirdiği ilk önemli sergi. Galeri yöneticisi Amelie Edgü, serginin düzenlenmesiyle ilgili olarak şunları belirtiyor: “Ahmet Oran’ı Viyana’daki çalışmalarıyla tanıyor ve ilgiyle izliyordum. Yıllar içinde Oran, Avrupa’da sanatını kabul ettirmeyi başardı. Türkiye’de 1986 yılında, henüz öğrenciyken bir sergi açmıştı. Bu nedenle Türk sanatseverler onu tanımıyorlardı. Düzenlediğimiz sergiyle, Türk sanatseverler adını duydukları ve başarılarını izledikleri Ahmet Oran’la ilk kez tanışıyorlar diyebilirim.”

Sanat tarihçisi Nazan İpşiroğlu, “Oran’ın resimleriyle kişiliği arasında çok özgün bir yan var. Resimlerinde izlenen dinginlik kişiliğinden çevresine yayılıyor. Yaratıyla yaratıcısı arasında böylesine bir bütünleşme her zaman rastlanılan bir olay değil” diyor. İpşiroğlu’na göre Ahmet Oran’ın resimlerinin kendi dışında bir söylemi yok. Sanatçı resimlerine isim vermiyor. Çağrışımlardan uzak duruyor. İzleyenleri, hiçbir aracı olmadan resimle baş başa bırakıyor.

Ahmet Oran’ın resimleri ilk bakışta monokrom izlenimi veren renk seçimleriyle ve yüzeysel uygulamalarla dikkati çekiyor. Büyük boyutlu yapıtlar olmalarına karşın göz, resmin bütününü hemen görebiliyor. Her resim rengiyle ayrı bir atmosfer yaratıyor. İpşiroğlu’na göre “belli bir ruh halini dile getiren ayrı bir kişilik kazandırıyor.” Resimlere biraz yaklaşılınca yüzeysel olarak görünen tuvalin kat kat işlendiği, resmin bir derinliği olduğu fark ediliyor. Göz, ince bir işçilikle işlenerek özel bir doku haline getirilmiş tuval yüzeyinde dolaştıkça, sanatçının bıraktığı boşluklardan, alt katlardan öne çıkan beklenmedik irili ufaklı biçimler, iç içe giren lekeler, yer yer yoğunlaşan, yer yer çözülen bulutsu renklerle karşılaşıyor. Resimlerin üst kısmında bırakılmış koyu bir renk şeridi resmin başlangıcını gösteriyor, resmin katlardan oluşan derinliğini duyuruyor.

Ahmet Oran’ın resimleri, her ne kadar her türlü öyküden, söylemden, çağrışımdan uzak “resmin kendisi” olarak izleyenlerin karşısına çıksa da, taşıdığı derinlik, izleyenleri resimlere çekiyor, tuvalin içine doğru bir serüvene kışkırtıyor ve onlar, her ne kadar, bir Batı kentinde yaptığı çalışmalar olsa da, Doğu dünyasının üst üste gelen, sürekli yinelenen bir ritimden oluşan müziğini, bu müziğin yarattığı dinginliği ve içe dönük ruh halini duyuruyor. Tuvalin içine doğru yolculuk, telaşsız, sürekli derinleşen, arada küçük sürprizlerle neşelenen keyifli bir yolculuğa dönüşüyor.

BASINDAN