SERGİLER / GEÇMİŞ / NORBERT KRİCKE - BİR 20. YÜZYIL ÖNCÜ SANATÇISI

KURULUM

METİN

Bir 20. Yüzyıl Öncü Sanatçısı

Norbert Kricke

Heykelleri ve desenleriyle 1950 sonrası Alman çağdaş sanatı içinde özgün bir yere sahip olan ve öncü sanatçı kişiliği ile simgeleşen Kricke’nin yapıtları Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde 15 Aralık – 23 Ocak 2000 tarihleri arasında sergileniyor.

Kricke 1955 yılında İstanbul’a geldi ve bir sergi açtı. Sergi, aralarında Kuzgun Acar’ın da bulunduğu arayış içindeki genç Türk sanatçılarının ilgisini çekmişti.

Millî Reasürans Sanat Galerisi, İstanbul Goethe Enstitüsü ve Dış İlişkiler Enstitüsü-Stuttgart (IFA) işbirliğiyle gerçekleşen retrospektif nitelikteki bu önemli sergi, 15 Aralık–23 Ocak 2000 tarihleri arasında izlenebilecek. II. Dünya Savaşı’ndan sonra çağdaş Alman heykel sanatına yeni bir boyut getiren öncü sanatçılardan Norbert Kricke’nin (1922-1984) heykel ve desenlerinden oluşan sergi İstanbul’da Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde 15 Aralık’ta açılıyor. Kricke’nin İstanbul’daki ilk sergisi, 1955 yılında, sanatçının da katılımıyla, İstanbul Şehir Galerisi’nde düzenlendi. Kricke, İstanbul’da bulunduğu süre içinde Türk ressam ve heykeltraşlarla tanıştı. Eleştirmen Necmi Sönmez, bu serginin başta Kuzgun Acar olmak üzere dönemin genç sanatçılarının ilgisini çektiğini ve etkili olduğunu belirtiyor.

Sönmez’e göre, Kricke kendi kendini yetiştirmiş bir heykeltraştır. 1946-1947 yıllarında Berlin Akademisi’nde eğitim görmüş, henüz 25 yaşındayken Düsseldorf’ta bağımsız çalışmaya başlamıştır. Kendi biçim ve öncü anlayışlarıyla kısa sürede dikkati çekmiş ve Almanya’nın önde gelen heykeltraşları arasına girmiştir. Yaşamı boyunca, çeşitli sanatçı ya da akımlara yakın olmasına karşın her zaman eleştirel bir konumda kalabilmeyi başarması Kricke’nin kendi tarz ve anlayışlarını oluşturmasında, özgün yapıtlar ortaya koyabilmesinde belirleyici olmuştu. Alman eleştirmen Paul Wember, sanatçının 1962 Krefeld sergisinin kataloğundaki giriş yazısında, ona, “Boşluğu fethederek ve zamanı denetim altına alarak, evreni hareket ettiren ve taşıyan güçleri belirgin kılıyorsunuz. Çünkü siz, gerçek ve tinsel olarak, içkin ve aşkın olarak alışılmış olanın bütün sınırlarını aşıyorsunuz” diye sesleniyordu.

Kricke, daha 1949 yılında taş, bronz, demir gibi klasik heykel malzemelerini, yontma, alçı kalıp, döküm gibi teknikleri bir kenara bırakarak tellerle deneysel çalışmalara başlamıştı. Böylece, yüzyıllardır heykel sanatının ayağına takılan kaide ve kütle sorunsallarını böyle aşabilmiş, heykeli boşluğa taşıyabilmişti. Kricke’nin bu çalışmaları, onu, bir yandan mekân olgusunu yapısal (konstrüktif) olarak çözmeye çalışan, bir yandan da sanata harekete sokmaya çalışan 1950’li yılların öncü sanatçıları arasında öne çıkardı. Alman eleştirmen Johannes Cladders’e göre, Kricke bu özel konumu ve mücadeleci kişiliği ile, Alman sanat tarihinin bir döneminin ve aynı zamanda 1950’li yılların büyük uyanış ruhunun, sarsılmaz canlılığının, geleceğe yönelişin, güçlü yaşam duygusunun simgesi olmuştur.

Kricke, bir heykeltraşta kolay rastlanmayan bir çizme tutkusuna ve çizme gücüne sahipti. Bu tutkusu onun heykel alanında kütlenin ve geometrinin sınırlayıcı kurallarından giderek uzaklaşıp iki ucu açık yalın çizginin sonsuz olanaklarına açılmasıyla birlikte gelişti. Her plastik yapıtının yanında, onunla aynı düzeyde ve ona eşlik eden bir grafik yapıt yer aldı. Bu nedenle Kricke heykelleri kadar çizgileriyle de dikkati çekti.

Eleştirmen Necmi Sönmez’e göre: “Sanatçının bazen iç içe giren bazen ayrışan çizgilerine yüklediği öznel dışavurumculuğu ve şiirsel duygusallığı ortaya çıkaran desenlerinde tanımlanması oldukça zor olan bir sürükleyiciliğe vardığı görülür. Onun bu yaklaşımını ‘Soyut Dışavurumculuk’ ya da 1945 sonrası tüm Avrupa sanatını etki altına alan ‘Informel Akımı’nın çerçevesinde temellendirmeye kalkmak doğru bir yaklaşım değildir. Çünkü Kricke’nin kâğıt üzerindeki çizgilerini mekân içinde dönen, kıvrılan, kendi yolunu arayan heykel çizgilerine dönüştürürken izlediği strateji, sanat tarihinin belirli gruplaşmalarını aşarak öncesi ve sonrası olmayan bir yolda ilerleyen bir özelliğe sahiptir.”

İlk kişisel sergisini 1953’te Münih’te düzenleyen Kricke, ölümünü kadar, Avrupa ve Amerika’da çok sayıda sergiler açtı, önemli projeler gerçekleştirdi ve uluslararası ödüller aldı. İngiltere, İskoçya, Amerika, Irak, Mısır, Meksika’da inceleme gezileri yaptı ve çalıştı. 1964 yılından sonra Düsseldorf Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde profesörlük, 1972-1981 arasında müdürlük görevlerinde bulundu. Almanya’da mimari ile çağdaş sanat arasında kurulan diyaloğun ilk örneği olan ve Yves Klein’ın gerçekleştirdiği duvar rölyefleriyle modern sanat tarihinde yer alan Gelsenkirchen Şehir Tiyatrosu’nun dış cephesine Kricke’nin bir heykeli yerleştirildi (1957). Bağdat’ta “yeni üniversite için su biçimleri” projesinde mimar Walter Gropius’la çalıştı (1959). Köln’de, açık havada, herhangi bir yaslanma noktası olmadan 27 metrelik kavisli bir metal çizgiye biçim vererek bir yapıt gerçekleştirdi (1981).

Kricke’nin, son yıllarında, henüz 18-19 yaşlarında Berlin’de gerçekleştirdiği ilk arınmış form arayışlarına geri döndüğü görülür. Kricke’nin sanatsal gelişimini büyük bir daireye benzeten Alman eleştirmen Jürgen Morschel, bu durumu, dairenin tamamlanması olarak değerlendirir.

ESERLER

BASINDAN