SERGİLER / GEÇMİŞ / ALOPE'NİN GÖZÜNDEN

METİN

Mehmet güreli’nin “Alope’nin Gözünden” sergisi 11 Mart – 3 nisan tarihleri arasında Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde izlenebilir.

Film yönetmeni, müzisyen, öykü yazarı, gazeteci, yayımcı, karikatürist ve kitabevi yöneticisi olarak tanınan Güreli "taze" bir ressam. Mehmet Güreli iki yıllık heyecan ve sevinçlerinin verimi olan, önceleri yakın dostlarının görebildiği, sonra kitap kapaklarında gün ışığına çıkan resimlerini ilk kez Millî Reasürans Sanat Galerisi'nde sergiliyor.

Mehmet Güreli bugüne kadar bilinmeyen bir yönünü ortaya çıkarıyor ve sanatseverleri resimleriyle tanıştırıyor. Mehmet Güreli'nin ressamlık geçmişi ancak iki yıl öncesine kadar gidiyor. Çizmeye karikatür ile başlamış. Sonra desen çizmiş. Mehmet Güreli resim eğitimi görmemiş. Ancak resmi bir birikimin yansıması olarak değerlendiriyor: "Fırçaların tuvalle buluştuğu, geçmişin, geleceğin ve hatta şimdiki zamanın bile birikintilerini içinde taşır resim. Görüntü bana daha önce görünmüş bile olsa, size göründüğü andır büyüyü başlatan. Bu öyle bir duygudur ki, belki de öyle sanıldığı gibi kazanılan yada öğrenilen bir şey olmaktan çok, yaşamın saf bir uzantısı ya da kendisi oluşunu duyurur insana Fırçanın tuvalle buluştuğu anda resimle ressam arasında kurulan ilişki Mehmet Güreli için, "açıklanabilir ya da anlatılabilir bir şey değildir."Bu iletişim, "daha çok bir ruh hali gibidir. Ve herkes kendi ruh halini, aklının ve duygularının bulunduğu noktaya doğru taşırken, kendi sentezine doğru yola çıkarken, kendine en uygun olanı ararken bulur ve kaybeder. Ama bir kez bulduğunu aramak daha anlamlıdır artık. Oysa en korkuncu yitirdiğini fark etmemektir."

Mehmet Güreli resimle ilişkisini Paul Cezanne'in "Resim bir meslek değil bir yazgıdır" sözüyle açıklıyor: "Avrupa'ya her gittiğimde bir ressamın peşine düşerdim. Bulabildiğim bütün kitaplarını, resimlerinin röprodüksiyonlarını alırdım. Müzelerde onu arardım. Buna uzun zaman bir anlam verememiştim. Meğer bu günler içinmiş." Bu ressamlarla sevmiş ve anlamaya çalışmış resmi. Ama bir gün fırçayı eline aldığında bir kopya ya da bir öykünmeci değil kendi resmi çıkıvermiş ortaya. Mehmet Güreli'nin resimleri, "yaşamın saf bir uzantısı" ya da "sanatçının kendisi oluşu"nun tanıklığı gibi. Tanıdık - tanımadık yüzler, gizemli bakışlı, belki mahzun, belki alaycı, ama güzel ve çekici, ince boyunlu, sisli kadınlar, film kareleri ya da akıp giden bir trenin pencerelerinden bir görünüp hemen kaybolan, ama zihinde belki de hiç kaybolmayacak görüntüler gibi tuvallerin üzerinde yer alıyor. "Düşünceler ve nesneler ne kadar birbirinden habersiz, dalgın, dağınık ve düzensiz görünüyorlar. Yine de sanki iyi niyetli bekleyiş içindeler." Bütün bu resimler, öyle görünüyor ki, sanatçının geçmişinden ve bugününden izlerle yüklü. Böyle olsa da, izleyici tablolarda kendisini izleyen kadın, erkekler ve ressamla karşılaşınca, o "büyülü an" başlıyor. Ve resimler izleyiciye yönelen bir ayna rolünü oynuyor.

BASINDAN